ÇOKLU BARO SİSTEMİ
Tarih: 1.06.2020 | Okunma Sayısı:
2001
ÇOKLU BARO SİSTEMİ (!) BAROLARI SİYASİ ENSTRÜMAN HALİNE GETİRİR
Av. Prof. Dr. iur. Mehmet Köksal
Avukatlık mesleği çok eski tarihlere dayanıyor olsa da, avukatların mesleki örgütlenmesi 1800’lü yıllara gider. Örneğin Almanya’da meslek kuruluşu olarak ilk baro 1878 yılında çıkarılan yasa ile kurulmuştur. Önceleri birbirlerinden bağımsız olarak kurulan yerel barolar, 1908 yılında bir çatı kuruluş altında birleşmişlerdir. Bir diğer örnek Avusturya’dır. Daha öncesinde mahkemelere bağlı olarak çalışan Avusturyalı avukatlar, 1848 yılında gerçekleşen devrim niteliğindeki değişikliklerle hakim, savcı ve taraf vekillerinin bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde barolarına kavuşmuşlardır.
Türkiye’de de baroların gelişimi 1800’lü yıllara dayanmaktadır. 1839 tarihli Tanzimat ve 1856 tarihli Islahat Fermanları avukatlık konusundaki ilk metinlerdir. Özellikle yabancı tebaaya tanınan hak arama taahhütleri bu anlamda önemlidir. 1879 yılında çıkarılan hukuk ve ceza usul kanunları (Usulü Muhakeme-i Hukukiye ve Usulü Muhakeme-i Cezaiye) ile savunma görevini üstlenecek bir vekilin bulunması kabul edilmiştir. 5 Nisan 1878’de İstanbul’da Dava Vekilleri Derneğinin 63 üyesi toplanarak bir Başkan bir Başkan Yardımcısı ve 4 üyeyi yönetim kuruluna seçmişlerdir. Ankara’da da 1920 öncesinden beri bir Dava Vekilleri Derneği olduğu bilinmektedir. Ancak resmi kuruluş tarihi 14 Temmuz 1924 olarak verilmektedir.
1924 yılında çıkarılan Muhamat Kanunu m. 1 avukatlığı (Muhami) tanımlamış, m. 3 hükmü de bir yerde 10 ve üzeri avukatın bulunması halinde o ilde baronun kurulabileceğini ve baroya kayıtlı olmayanların avukatlık yapamayacaklarını düzenlemişti. 19 Mart 1969 tarihinde de bugünkü Avukatlık Kanunu kabul edilmiş ve önemli olmayan çok az değişiklikle bugüne kadar gelmiştir.
Baro Sisteminin Değiştirileceği Tartışmaları
Son günlerde Avukatlık Kanunu değişikliklerini bu kadar çok tartışıyor olmamızın sebebi, sadece bazı konularda baroların hükümetin hoşuna gitmeyen açıklama yapması değildir. Tarih boyunca barolar ve avukatlar, kişileri devlete karşı korumak ve savunmak durumunda kalmışlardır. Gerçekte de avukatların temel görevi budur. Tanzimat ve Islahat Ferman’larıyla, halka (yabancı veya Türk asıllı) devletin uygulamalarından rahatsız olmaları ve haklarını savunmak istemeleri sonucunda nispeten de olsa hak arama özgürlükleri tanınmak ve ilk defa hakkın bir savunman tarafından aranacağını kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Avrupa’da Nazi döneminde de avukatlar hak arama konusunda önemli görevler üstlenmiş ve bu görevleri nedeniyle de muhalif unsur olmuşlardır. Bu nedenle de her totaliter rejim ilk iş olarak bu tür muhalif unsurları ortadan kaldırmayla uğraşmış ve tarih boyunca hem Türkiye’de hem de Avrupa’da avukatlar ve barolar da bu girişimlerden nasiplerini almışlardır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde de darbeciler ilk iş olarak İstanbul Barosunu kapatmışlar ve Başkanı olan Orhan Adli Apaydın’ı tutuklamışlardır.
Baroları siyasi bir araç olarak kullanabilmek her baskıcı rejimin hayallerinden biridir. Barolar üstlenmiş oldukları görev ve ödevler nedeniyle sadece baskıcı rejimlerin değil her iktidarın “yaramaz çocukları”dırlar. Ancak üstlenmiş oldukları sorumluluklar ve demokratik hukuk devleti düzeninin sağladığı korumalar nedeniyle baroların düzenini değiştirmek veya baro mensubu avukatları istenilen şekillere sokmak her zaman kolay olamamakta hatta çoğu zaman olanaksız olmaktadır.
Baro düzeni Avukatlık Kanunu ile sağlanmaktadır. Avukatlık Kanunu’nun değiştirilmesi zorunluluğu, günün değişen koşullarına göre var olabilir. Avukatlık Kanunu’ndaki bazı düzenlemeler çağın gerisinde kaldıkları için değiştirilmek yeni düzenlemeler getirmek gerekebilir. Ama dikkat ettiğiniz gibi bu değişikliklerin yeni olması önemlidir. Avukatlık mesleğini daha geriye götürecek, baroları etkisiz ve normal bir dernek haline dönüştürecek değişiklikler kabul edilmesi mümkün olmayan değişikliklerdir. Bu anlamda 2009 yılında hazırlanmış bir taslak vardır. Bu taslak incelendiğinde birçok hükmünün avukatlık mesleği bakımından sıkıntılı olduğunu görüyoruz. Bu taslağın da üzerine çıkılarak önemli diğer bazı değişikliklere gidilmek istenmektedir. Bu amaçla “çoklu baro” veya “baro yönetimlerinde nisbi temsil” gibi yeni konu başlıkları açılmıştır.
Bu konu başlıklarının açılmasının sebebi olarak da Diyanet İşleri Başkanı’nın hukuka aykırı ve laik düzene uymayan bir açıklamasının üzerine Ankara Barosu tarafından yapılan ve iktidar çevrelerinin hoşuna gitmeyen itiraz gösterilmektedir. Diyanet İşleri Başkanı’nın cinsiyet ayrımcılığını destekleyen ve Türkiye’nin milli kanunlarına aykırı açıklaması hukuka aykırıdır. Diyanet İşleri Başkanı’nın İstanbul Sözleşmesine aykırı açıklamasını dini kurallara dayandırması da laik düzene aykırıdır. Ayrıca böyle bir konuda açıklama yapma yetkisi olmayan bir kamu kurumu Başkanı olarak Diyanet İşleri Başkanı yetkisini aşmıştır. Diğer yandan baktığımızda Ankara Barosu’nun Diyanet İşleri Başkanı’nın hukuka aykırı açıklamalarına karşı bir açıklama yapması ise baroların görevi olarak düzenlenmiştir. Avukatlık Kanunu’nun m. 95/2 Bent 21 baro yönetim kurullarına, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak görevi ve ödevi yüklemiştir. Diyanet İşleri Başkanı’nın cinsiyet ayrımcılığı yapan konuşması, insan haklarına aykırı olduğu için Ankara Barosu görevini yerine getirmiştir. O halde; Cumhurbaşkanı’nın baro düzenini değiştirmek istemesinin meşru nedeni Ankara Barosu’nun yapmış olduğu açıklama olamaz.
Mevcut baro düzeninin, çoklu baro ve/veya nisbi temsil yönetimi ile değiştirilmeye çalışılmasının doğru bir şey olup olmadığını baroların görevleri ve Dünyadaki diğer örnekleri üzerinden inceleyelim.
Baroların Görevleri
Barolar, kamu hukuku tüzel kişileridir. Bu demokratik hukuk düzenlerinin olduğu ve hak arama hürriyetinin üstün insan değerlerinden bir olarak kabul edildiği hemen tüm ülkelerde böyledir. İspanya, İtalya, Almanya, Fransa, Brüksel, Kolombiya, Brezilya, İsrail, Fas, Mısır, Arnavutluk, Hırvatistan, Slovenya, Finlandiya, İsveç, Japonya ve Güney Afrika’da baroların özerk kamu kuruluşları olarak düzenlenmişlerdir.
Baroların görevlerini üç ana kategoride toplayabiliriz: 1. Avukatlara ilişkin görevleri; avukatların eğitimleri, avukatlarla yargının, avukatlarla müvekkillerinin ve avukatlarla avukatların ilişkilerinin düzenlenmesi; 2. Hukukun üstünlüğünü sağlama görevi; 3. Hak arama özgürlüğünü sağlama görevi.
Barolar, avukatların eğitimine özen göstermek ve eğitimlerine katkıda bulunmakla yükümlüdürler. Bu nedenle avukatlık stajı bir baro nezdinde yapılır. Baro hem stajyer avukatın stajını denetler hem de kurmuş olduğu staj eğitim akademileri ile avukatların eğitimine katkı sağlar. Türkiye Barolar Birliği, avukatların mesleki hayatlarında ve dışarıdaki yaşantılarında gerek yargı ile gerek meslektaşları ile olan ilişkilerdeki meslek etiği, davranış kuralları ve ahlaki kuralları düzenlemişlerdir. Avukatın ilkelere ters düşen davranışları halinde, onları disiplin mahkemelerinde yargılayarak gereğinde meslekten mene kadar varan cezalar uygularlar. Meslek kurallarına aykırı davranan bir avukata karşı hak arayan müvekkilin başvuracağı yer de yine o avukatın bağlı olduğu barodur.
Avukatlık, Avukatlık Kanun m. 1’de açıkça düzenlendiği şekilde bir kamu hizmetidir. Avukat yargının kurucu unsurudur ve savunmayı serbestçe temsil eder. Hak arayan kişilerin, haklarını ararken, kamu gücünden çekinmeden savunma yapabilecek, bağımsız avukatlara ihtiyaçları vardır. Nasıl ki Anayasa m. 139’da düzenlenen yargıçların savcıların teminatı, kanuni sebepler yoksa mesleklerinden ihraç edilemeyecekleri anlamına geliyorsa, avukatların bağımsızlığı da kendi kuruluşları olan barolardan başka bir kuruma hesap vermeden savunmalarını yapmayı gerektirir. Bu nedenle Avukatlık Kanunu her bir avukata ve baroya hukukun üstünlüğünü sağlama ve insan hak ve hürriyetlerini koruma ödevi vermiştir. Bu kutsal ödev ancak bağımsız ve otonom bir kişilik ile gerçekleşebilir.
Barolar, hak arama hürriyetinin başlangıcı, ilk basamağıdır. Bu nedenle birçok baro, hak arama yolunda olan bir kişiye ilk müracaat ve danışmanlığı ücretsiz sunar. Örneğin Viyana Barosu 1970 yılından bu yana bilgilenme hakkı çerçevesinde hak arayanlara başlangıç danışmanlığını ücretsiz sunmaktadır. Türkiye’de de baroların bu tür hizmetleri yaygındır. Kadın Hakları Merkezleri, Çocuk Hakları Merkezleri ve avukat atanması gibi hizmetler baroların hak arama özgürlüğüne yaptıkları önemli katkılardır.
Baro yönetim kurulları kendilerine kanunla verilen hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla yükümlüdürler. Bu görevlerini de ancak bağımsız ve özerk oldukları, kamu görevi gördükleri zaman gerçekleştirebilirler. Kanunla kurulmaları, siyasi iktidardan ve hatta yargının diğer unsurları olan hakim ve savcılardan bağımsız olmaları ve fakat en az onlar kadar mesleki teminata sahip olmaları, Kanun’la getirilmiş olan görevlerini ve ödevlerini yerine getirebilmelerinin olmazsa olmaz şartıdır.
Kamu görevinin yerine getirilmesi belirli bir örgütlenmeye ve o örgütün bir bütünlük oluşturmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Nasıl ki, yürütmenin görevlerini yerine getirirken örneğin bir alanda birden fazla Bakanlık veya çok seslilik sağlansın diye bir yerine birden fazla Bakan olması düşünülemezse, yukarıda belirlediğimiz görevleri yerine getirirken aynı yerde, farklı yapılara ve kurallara bağlı birden fazla baro yaratılması da düşünülmemelidir. Çoklu baro, baroların gücünün zayıflatılması ve kamu görevi niteliğinin ortadan kaldırılması anlamına gelecektir.
Çoklu Baro Mesleği Alçaltır, Hukukun Üstünlüğünü Yok Eder
Çoklu baro konusundaki örneklere geçmeden önce, çoklu baro sistemi kurulmasının ortaya çıkaracağı sonuçları yukarıda anlatılan görevler bakımından sıralamakta fayda vardır.
1. Hak arama özgürlüğüne vurulan bir darbe olacaktır. Baroların görevlerini yapamaz hale gelmesi ve gücünün zayıflatılarak kamu görevi niteliğinden uzaklaştırılması, barolara ve hak arama özgürlüğüne vurulan bir darbe olacaktır. Hak arayanlar, bu konudaki bilgi birikimlerinin yetersiz olduğundan çok, kendilerini bağımsız, özerk ve korkusuz birinin savunmasını istediklerinden avukatlara müracaat ederler. Bunun teminatı da var olan ve denetimleri tek elden yürüten bir tek barodur. Çoklu baro olması halinde hak arayanları bu güvencesi ortadan kalkmaktadır.
2. Baroların kamu görevi yapma niteliği bozulacaktır. Yukarıda da belirttiğim gibi, barolar kamu görevi gören tüzel kişilerdir. Avukatlık da kamu hizmeti olarak tanımlanmıştır. Kamu hizmetinin görülmesinde var olan bütünsellik ilkesinin çoklu baro sisteminde muhafaza edilmesi ve uygulanması olanaksız olacaktır. Böylece avukatlık hizmetinin kamu hizmeti olduğu da fiilen ortadan kaldırılmış olacaktır. Bu da avukatları savunmasız bırakacaktır. Kendisi savunmasız kalan bir avukatın çekinmeden başka birisini savunabilmesi düşünülemez. Üye kaybetme korkusuyla, kamu yararından çok, üyelerinin menfaatlerini düşünen barolar ortaya çıkacaktır.
3. Barolar siyasi bir araca dönüşecektir. Kamu görevi, din, siyasi görüş, cinsiyet, ırk, renk felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin yerine getirilmesi şart bir görevdir. Anayasa m. 10, bunu herkesin kanunlar önünde eşitliği ilkesi olarak açıklamıştır. Söylentilere göre her 1000 avukat bir araya gelerek kendi barolarını kurabileceklerdir. Böyle bir imkan avukatlar arasında farklılaşmayı ve düşmanlığı çoğaltacağı gibi siyasi görüşler ve dini görüşler çerçevesinde bir araya gelerek kamu görevi görmekten uzaklaşılacak ve barolar siyasi bir araca dönüşmüş olacaktır.
4. Hukukun üstünlüğünü koruyacak baro kalmayacaktır. Çoklu baro sistemi getirilmesiyle, bir yandan üye sayılarının azalması, diğer yandan sürekli olarak bir ayrımcılığın ve siyasallaşmanın içerisine çekiliyor olmaları baroları kamu yararına çalışmaktan uzaklaştıracaktır. Barolar ayakta kalabilme kaygısıyla hareket edeceklerdir.
5. Meslek etiğinin zayıflamasına yol açacaktır. Avukatlar bir yandan bağımsız meslek örgütlerinin kendilerini koruyacağından eminken, diğer yandan meslek ahlakına ve kurallarına aykırı davrandıklarında aynı şekilde kendilerini cezalandıracak bir meslek kuruluşunun varlığını düşünerek hareket ederler. Çoklu baro söz konusu olduğunda ise avukatlar meslek etiğinin ve kurallarının daha gevşek uygulandığı, aslında dernek niteliğinde olan sözde baroları seçebileceklerdir. Bu da meslek etiğinin zayıflamasına yol açacaktır.
6. Siyasi iktidar hiçbir engelle karşılaşmadan hukuku arka bahçesi olarak kullancaktır. Siyasi gücü elinde bulunduran kişilerin hayallerinden biri de yargı denetimi olmaksızın ve rahatsız edilmeden işlerinin yürümesidir. Ancak tarih bize göstermiştir ki, iktidarlar ne kadar yargı denetiminden uzak ve/veya yargı erkini ne derece elinde bulundururlarsa, o derece demokrasiden ve hukuk devletinden uzaklaşırlar. Yargı erkinin, hak arama özgürlüğünü ve hukuka uyulmasını sağlayan ve denetleyen unsurlarından biri olan avukatlar ve barolar bu nedenle hep rahatsız edici olmuşlar ve “huysuz” olarak görülmüşlerdir. Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak görevlerini barodan almanın en kolay yolu, kamusal hizmet niteliklerini ortadan kaldırmak, baroları bölmek ve zayıflatmaktır. Bunu yapmanın en masum(!) yolu da “çoklu baro” denilen bir ucube yaratmaktır. Böyle bir sitem yaratılması siyasi iktidarlar için başlangıçta cazip görünebilir; ama bu tür sistemlerin siyasi iktidarla birlikte yok olup gittiği de tarihi örneklerinden unutulmamalıdır.
7. Mesleki sorumluluğu ve denetimi yok edecektir. Farz edelim ki, çoklu baro sistemi mevcut olsun ve birden çok biner kişilik sözde barolar kurulmuş olsun. Bu çoklu baroların hepsinin de meslek etiğine, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına saygısı sonsuz olsun. Bu barolar, üyelerinden bir veya birden fazlasının meslekten men edilmeyi gerektiren suç işlemeleri halinde, bu üyelerini nasıl meslekten çıkarma ile cezalandıracaklar? Mümkün müdür bu? Tabii ki barolar, kendilerinin kapanma sebebi olacak böyle bir yola hiçbir zaman gitmeyeceklerdir. Aksi eşyanın doğasına aykırı olur. Bu da mesleki sorumlulukların ve denetimin olumsuz etkilenmesine ve hatta ortadan kalkmasına sebep olacaktır.
8. Avukatların eğitimi kalitesizleşecektir. Avukatlar, mesleğe başlamadan önceki eğitimlerini stajyer avukat unvanı altında baroların staj eğitim merkezlerinde almaktadırlar. Staj eğitim merkezinde 6 ay boyunca ciddi anlamda mesleğe ilişkin eğitimler yapılmakta ve bilgiler verilmektedir. Çoklu baro sistemine geçildiğinde bu eğitimler, baroların üye bulabilmek kaygıları nedeniyle, ciddiyetini kaybedebilecek ve kalitesi düşebilecektir.
9. Kadın hakları ve çocuk hakları korunamayacaktır. Kadınların ve çocukların korunması ülkemizdeki baş sorunlardan birini oluşturmaktadır. Bu görevi kadın derneklerinin tek başlarına götürmeleri olanaksızdır. Barolar bu görevlerini şu anda kamu yararına yerine getirmektedirler. Çoklu baro sistemi ile kamu yararı ortadan kalkacak ve dernek niteliğindeki barolar üye ve mali destek çabasına düşecekleri için bu tür, kadınların ve çocukların korunmasına veya mali gücü olmayanlara avukat atanmasına ilişkin kamu görevlerini yerine getiremeyeceklerdir.
10. Avukatlık ruhsatlarının verilmesi ve ruhsat şartlarının sağlanıp sağlanmadığının denetimi yapılamayacaktır. Hangi baro tarafından avukat olma şartlarının yerine getirilmesi denetlenecektir? Çoklu baro sisteminde soyut, şeffaf ve herkes için geçerli olan kurallar ve şartlar yaratmak mümkün değildir. Üye bulmak ve kaybetmemek korkusu ile hareket eden, özel hukuk tüzel kişileri, baro fonksiyonlarını ve görevlerini yerine getiremez. Sonuçta sadece mesleğin değil, hak arayanların da zarara uğrayacağı kabul edilemez bir durum yaratılacaktır.
Çoklu Baro Örnekleri
Başka hangi ülkelerde çoklu baro örneği var acaba, diye araştırırken tam çoklu bir baro olmamakla birlikte farklı bir bölünebilme özelliği olan Japonya sistemi örneği dışında hiçbir örneğe rastlamadım. Şimdi 16 ülkeden örnekler verelim:
1. Japonya: Her ilde bir baro mevcuttur. Baroya üye olmak zorunludur. Birden fazla baro kurulamamakla beraber, mevcut baro kendi arasında almış oldukları özerk bir kararla bölünebilmektedirler. Bu da sadece Tokyo kentinde gerçekleşmiştir. Aynı yetkilerle donanmış üç baro mevcuttur. Avukatlar bu üç barodan dilediklerine üye olabilmektedirler. Bu üç baro farklı felsefeden avukatlardan oluşmaktadır. Biri liberal küçük ve orta ölçekli büroların oluşturduğu, diğeri muhafazakarların oluşturduğu ve üçüncüsü de yine liberal olmakla beraber daha büyük büroların ve uluslararası hukuk bürolarının oluşturduğu baro olmak üzere bölünmüşlerdir. Daha çok dernek statüsüne tabidirler.
2. Güney Afrika: Tek baro sistemi geçerlidir. Güney Afrika’da barolar kamu hukuku tüzel kişileridir. Bütün avukatlar baroya kaydolmak zorundadırlar. Barolar avukatların menfaatinden çok kamu menfaatini gözetmekle yükümlüdürler.
3. Finlandiya: Tek baro sistemi mevcuttur. Barolar, özel kanunla kurulmuş ve özel bir statüye sahip kamu hukuku tüzel kişisidirler. Bir çatı organizasyonu altında illerde kurulu barolar mevcuttur. Üyelik zorunludur ve en önemli görevlerinden biri hukuk devletinin ve temel hakların korunmasını sağlamaktır. Barolar sosyal adaleti sağlarlar ve Amnesty International başta olmak üzere önemli bağışlarda bulunurlar.
4. İsveç: Bir tek baro vardır. Tüzükleri kanunla belirlenmiş kuruluşlardır. Avukatların mesleki denetimi yanı sıra, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının korunmasında da önemli görevler üstlenmişlerdir.
5. Arnavutluk: Avukatlık Kanununda düzenlenmiş tekli baro sistemi hakimdir. Devletten bağımsız olarak görevlerini yerine getirirler. Barolar avukatlık mesleğinin kurallarını koyarlar; mesleğe kabul şartlarının denetimini yaparlar ve hukukun uygulanmasını sağlarlar.
6. Slovenya: Tekli baro sistemi geçerlidir. Kanunla kurulan kamu hukuku tüzel kişileridir. En önemli görevi, Slovenya Anayasasının tanımış olduğu temel hak ve özgürlüklerin ve hak arama özgürlüğünün sağlamaktır.
7. Hırvatistan: Bağımsız ve özerk tek baro sistemi mevcuttur. Meslek kurallarının oluşması ve uygulanmasını sağlarlar. En önemli görevleri, mesleki eğitim, yargının işlevselliğinin sağlanması ve hem yurt dışında hem de Hırvatistan’da yargı organlarıyla birlikte çalışmaktır.
8. İsrail: Tekli baro sistemi mevcuttur. Özel kuruluş kanunu vardır. Meslek etiği kurallarını, mesleğe kabul şartlarını belirler ve mesleğin korunmasında dava ehliyetine sahiptirler.
9. Fas: Çoklu baro sistemi Fas’ta da yoktur. Baroların görevi meslek etiğinin sağlanması ve kuralların işletilmesidir. Ancak, baroların yeterince özerk olmamasından dolayı Fas’ta işleyiş anlamında ve avukatların mesleklerini yaparken bağımsızlıkları konusunda sorunlar vardır.
10. Mısır: Tekli baro sitemi vardır. Ancak çok sayıda avukat (yaklaşık 600 bin) olması ve siyasal baskının çok fazla olması sistemin işlerliğine zarar vermektedir. Bağımsızdırlar. Organizasyon ve işlevsellik anlamında barolar zayıf kalmaktadırlar. Örneğin bugüne kadar meslek kuralları konusunda bir metin oluşturamamışlardır.
11. Brüksel: Başkent Brüksel haricinde tek baro sistemi mevcuttur. Brüksel’de bir Fransızca bir de Felemenkçe olmak üzere iki baronun bulunması Anayasal zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Kamu görevi görürler ve kamu hukuku tüzel kişileridir. Hak arama özgürlüğünün ve avukatlık mesleğinin bağımsız yürütülmesinin güvencesidirler.
12. Brezilya: Tek baro sitemi mevcuttur. Mali ve organizasyon anlamında bağımsız kamu kuruluşu niteliğindedirler. Mesleki anlamda ve hak arama özgürlüğünün sağlanması anlamında görevleri bulunmaktadır.
13. Kolombiya: Tek baro sistemi mevcuttur. Tüm avukatların baroya kayıtlı olmaları zorunludur. Avukatların gözetim ve denetimi, eğitimleri ve menfaatlerinin savunulması ile hukukun üstünlüğünün korunması önemli görevleri arasındadır.
14. İspanya: Tek baro sitemi geçerlidir. 83 ilde 83 baro bulunmaktadır. Barolar kamu hukuku tüzel kişileridir. Özerk ve bağımsızdırlar. Baroya kayıt zorunludur. Avukatların mesleki sorunlarına ilişkin görevleri yanı sıra hukuk devletinin ve insan haklarının savunulması, yargı ile birlikte çalışmanın yürütülmesi ve etik kurallarla disiplin soruşturmasının yürütülmesi ana görevleri arasındadır.
15. İtalya: İllerde yapılanmış tek baro sistemi vardır. Barolar kamu hukuku tüzel kişileridir. Özerk ve bağımsızdırlar. Görevleri İspanya barolarının görevleriyle aynıdır.
16. Almanya: Tekli baro sistemi vardır. 28 bölgede kurulmuş bağımsız ve özerk barolardan oluşur. Avukatlar için üyelik zorunludur. Baroların yanı sıra avukatların üye olduğu birçok dernek vardır. Ancak bu derneklere üyelik ihtiyaridir. Tüm avukatların baroya üye olması zorunludur; ama derneklere üye olmaları zorunlu değildir. Bu nedenle bu dernekler baro sayılmazlar. Barolar kamu tüzel kişileridir. Önemli görevleri arasında meslek etiğine sahip çıkma ve avukatların eğitimleri yer almaktadır. Barolar hukuk devletinin doğal savunucuları ve koruyucuları arasında sayılırlar.
Sonuç
Görüldüğü gibi barolar bugün tarihte de olduğu gibi hukuk devletinin, hak arama özgürlüğünün ve insan haklarının savunulmasının ve korunmasının vazgeçilemez savaşçılarıdır. Baroların zayıflatılması veya bu ödevlerinin ellerinden alınması, hukuk devletinin ortadan kalkması ve özgürlüklerin kaybedilmesiyle aynı anlama gelecektir. Savunma ve savunulma hakkı en kutsal haktır. Bu hakkı zedeleyecek veya ortadan kaldıracak hiçbir araca izin verilememelidir. Çoklu baro sistemi, bu anlamda değerlendirdiğimiz ve hukuk devletine zarar verecek, örneği olmayan bir sistemdir. Çoklu baro, baroların bitirilmesi ve kişilerin devlete karşı güvencesinin ortadan kaldırılmasıdır. Çoklu baro, hukuk devletinin ve dolayısıyla devletin yıkılması sonucunu doğuracak bir projedir. Bu nedenle şiddetle karşı çıkıyor ve “uslanmaz, yaramaz çocuklar” olarak kalmayı yeğliyoruz.